Seyyah Cupid'in Portekiz Maceralari

Erasmus öğrencisi olarak geldiğim Portekiz'deki maceralarımı aktaracağım bir blogdur bu...

Cumartesi, Kasım 04, 2006

Port-Porto-Oporto

Havalar güzelken bir hafta sonu kuzeye kaçalım ve Porto'nun şu güzel şaraplarından tadalım dedik. Saat 12.00de Sete Rios'dan yola çıktık. (Sete rios- Metro Mavi hat üzerinde Jardim Zoologico durağı üzerinde). Lizbon'da 2 ana otobüs durağı var. Diğeri de Oriente'de (Metro Kırmızı hat-son durak).

Giderken Rede-Expressos ile gidip dönüşte Renex ile döndük. Renex Oriente'de bırakıyor bu arada.
Giderken 14 euro'ya gittik, dönüş 13.50 idi. Anladık ki Renex daha ucuzmuş. Arada da bir fark göremedik. Otobüs biletleri resimlerde gördüğünüz gibi. Cartao Jovem dedikleri öğrenci kimliği. Burda da öğrenciyseniz 2-3 euro indirim yapıyorlar. O yüzden biletinizi alırken öğrenciyseniz SOU ESTUDANTE demeyi ve kartınızı götürmeyi unutmayın :)
Arada 15dk ihtiyaç molası ile Lizbon-Porto arası 3,5 saat sürüyor. Tren ile gitmeyi tercih etmedik, çünkü tren de yaklaşık 3 saat sürüyor ve iki kat daha pahalı.

Porto'ya ulaştığımızda ilk izlenimimiz aslında çok da güzel değildi. Hava yağmurluydu, depresif bir duygu uyandırıyordu insanın içinde. Sokaklar eski evlerle doluydu. Hırpani bir görünümü vardı şehrin. Yaklaşık 1,5 saat sonra bir turist info bulabildik. Haritalarımızı edindikten sonra baktık açız hemen bir kafeye oturduk. Şansımıza oturduğumuz kafe öğrenciler içinde çok popüler bir yermiş. Biz de memnun kaldık baya.

Kafenin adı storia del cafe, yerini tarif edemeyeceğim çünkü biz şans eseri önünden geçtik. Ben cafe com natas içtim, espresso üstüne whipped cream yani. Fena değildi.

Karnımızı doyurup turistik gezimize başladık. İlk durağımız tabii ki alışveriş caddesiydi :) Lizbon'a döndükten sonra ordaki H&M'de beğendiğimiz şeyleri almadığımıza sonra çok pişman olduğumuzu söylemeliyim. Meğer her H&M'de aynı şeyler yokmuş.




Sonraki hedefimizi köprüyü geçmek olarak belirledik ve başladık yürümeye. Köprünün GAIA tarafına geçmeden Porto'nun ışıklandırılmış haline aşık olduk ve güzel fotoğraflar yakalayabilmek için kaç kere deklanşöre bastık bilemiyorum.
Gaia tarafını da çok çok beğendik. İlla bir yere benzetmek gerekirse ben diyeyim yeniköy, siz diyin bebek. Bir sürü lüks eğlence merkezi, restaurant, cafe-bar var. Baktık saat 21.30 olmuş karnımız acıkmış, dedik manzarası da güzel Pizza Hut'a oturalım dedik. İyi de oldu. Yemeklerimizi yerken bize 2 gün evini açan portekizli dostumuz LİGİA aradı ve nerede olduğumuzu sordu. Biz de suyun kenarındaki Pizza Hut'tayız dedik. 1 saat geçti, gelmedi merak ettik. Sonra öğrendik ki suyun kenarında 1 Pizza Hut daha varmış. Biz Douro kenarındakindeymişiz. Bir de okyanus kenarında varmış. Siz siz olun bu hataya düşmeyin!

Ligia bizi önce bir tepeye çıkardı... O tepeden görünen Porto'nun ışıklandırılmış hali hepimizi büyüledi.















Porto'ya gelmişken gece hayatına akmadan olmaz dedik ve küçücük ama sıcacık olan yerel halkın takıldığı bir mekana gittik. Saat 05.00e kadar orda içtik, şarkı söyledik, eğlendik. Bir amca gitarıyla şarkı tıngırdatırken şansımıza profesyonel fado şarkıcısı olan bir teyze, sahne kıyafetini bile çıkarmadan, müşteri olarak geldi bara. Tabiii gecenin ilerleyen saatlerinde kendini tutamadı ve sayesinde bedavaya fado dinlemiş olduk. (Barın adını hatırlamıyorum, adisyonun fotosunu çekmiştik ama Ceren'in makinede kaldı. Gaia'ya gecmeden sola dönülüyor o sırada bir mekan).
İşte evsahibimiz Ligia ve onun arkadaşı Vasco. Ertesi gün Vasco'nun çalıştığı Nike fabrika satış mağazasına ziyarete gittik. Bize indirimli fiyatlar üzerinden %30 daha indirim yapacaktı ama bir türlü bir şey beğenemedik. Fabrika satış mağazalarının bulunduğu alışveriş merkezi Porto'ya arabayka 30dk. Bir sürü markanın seri sonu ürünleri var. Bizim hatunlar yine dayanamayıp bir sürü şey aldı, ama ben bu sefer irademi tuttum ve Lizbon'a eli boş döndüm.
Alışveriş sonrası durağımız atlantik okyanusu kenarıydı. Böylece Portekiz'de okyanusla buluştuğumuz ilk yer Porto oldu. Şansımıza hava da çok sıcaktı. Temiz hav
a aldık.














Okyanusta balık tutmanın da keyfi bir başkadır herhalde. Rastgele amcalar!!!
O kadar Porto'ya gitmişiz, SUPERBOCKsuz olurmu hiççç....















O kadar Super Bock dedik, Sagres'in kalbi kırılmasın istedik. O yüzden okyanus keyfimizi onunla perçinledik.
Ligia bizi 20.00 gibi gezindiğimiz mekandan aldı. Bu arada eğer okyanus kıyısından şehir merkezine yürümeyi düşünüyorsanız, çok uzun bir yürüyüşe hazır olun. Haritada göründüğünden daha uzun valla git git bitmiyor. Biz 45 dk yürüdük, yolu yarılamamıştık. Bir de yolda bizimle konuşmaya çalışan abudik gubidik Portekiz erkeklerinden bahsetmiyorum bile. Bazen diyorum iyi ki Türkçe konuşuyoruz da, do you speak English sorularını başımızdan savabiliyoruz...
Neyse efendim, Ligia'ya dedik biz balık yemek istiyoruz, bizi balıkçıya götür. O da bizi arabasıyla Porto'nun biraz dışındaki bir yere götürdü, aklıma Tophane'den Karaköy'e giden arka yol aklıma geldi. Sıra sıra balıkçı, restauranların önünde ızgaralar... Rastgele bir tanesine girdik. Şansımıza o gün Porto'da Portekiz-Azerbaycan maçı varmış, yemek yerken maç da izledik. Balık seçme maceramız ayrı bir komediydi... Önce menü geldi, hadi Portekizce'sini anlamımızın imkanı yok, ama ingilizcesine de Fransız kaldık. Ben nerden bileyim Okyanus balıklarının envai çeşidinin İngilizcesini... Türkçesini bile bilmem pek. Neyse Seval dedi ki garsona ben kocaman bir balık istiyorum, küçükler kılçıklı oluyor. Adam dedi durun ben size getiriyim tepsiyle siz seçin. Tepside 3 tane balık vardı. Ben dedim ki şunun tipi güzel, bu olsun. Diğerleri de sağolsun kabul etti. Balığın adını bilmiyorum ama pişmiş hali şöyle bir şey:















Balık dördümüze de yetti. Yedik, içtik (ki franboğazlı bir bira içtim, adı Roselha mı öyle bir şeydi portekizlerin kendi icadı bir şey. Tavsiye ederim) adam başı 12 Euro ödedik. Sanırım İstanbuL'da bir balıkçıda daha pahalıya çıkardık. Keyifli bir yemekti doğrusu.

Ertesi gün (üff hafta sonu ne kadar çabuk geçti!) Şarap mahsenlerine gittik, ünlü Porto şaraplarının tarihçesini, yapılışını, özelliklerini öğrendi, kırmızı ve beyaz porto şarabı tattık (ki ben kırmızısını daha beğenmiş olmakla beraber çok tatlı
olduğu için içim bayıldı biraz.)
Soldaki levhayı görüp köprüyü geçmeden sol yolu takip ederseniz ilk gün gittiğimiz küçük barı bulabilirsiniz.

Gaia tarafında bir sürü şarap mahseni var sıralanmış. Biz Sandeman'a gittik, giriş 3 Euro. Ligia'nın söylediğine göre turu güzelmiş, ama başka bir yerin-ki ismini unuttum üzgünüm-şarapları daha güzelmiş. Eğer tur sonunda şarap alırsanız 3 euroluk indirim yapıyorlar giriş biletinizle. Böylece nispeten bedavaya gezmiş oluyorsunuz.
















Mahsenlerden çıkınca baktık ki çok az vaktimiz kalmış. O yüzden yavaştan otobüs durağının yolunu tuttuk. Giderken kalbimizin bir kısmını Porto'da bıraktık. İlk izlenimimizin ne kadar yanlış olduğunu bize kanıtladı bu şehir. Tabii gezimiz LİGİA ile daha da anlam kazandı. Konaklama için para vermediğimiz gibi, bizi her yere arabasıyla götürdü, kocaman kalbini açtı. Bu post aracılığıyla ona MUİTO OBRIGADA demek istiyorum.















Bu postu bitirmeden önce bir kaç tavsiye: Porto'yu arabayla gezmeyi düşünüyorsanız, yollara dikkat edin. Sokaklar çok dar, korkunç virajlar var. Gece kullanmayın, bilmediğiniz yola girmeyin derim. Porto'nun Ribeira tarafı tehlikeli olabiliyormuş. O yüzden önünüzü ve arkanızı iyi kollayın. Birinin bana dediğine göre geceleri Porto Lizbon'a göre daha tehlikeli olabiliyormuş ki Ligia'da bize Porto'daki suç oranlarından bahsetmişti. Ve unutmayın, Portekiz'de sokakta dolaşan bir sürü akıl hastası insan var, deli insanlar görünce şaşırmayın, korkmayın, adımlarınızı hızlandırarak yürümeye devam edin.
Porto'yu sevin... Ve yerel bir Portekizli ile gezin :)

7 Comments:

Blogger Denizaki said...

28 Ekim - 5 Ekim 2008 tarihleri arasinda esimle Portekiz'e (Lizbon ve Porto)gidecegiz. 1-2 aydir blogunuzu ezberledim sayilir. Sormak istedigim bir kac soru var. Eger mail adresi verebilirseniz cok sevinirim.
Deniz Erdogan

4:52 ÖS  
Blogger Billur said...

e-mailimi blogumda yayınlamıyorum ama sorularınızı buraya yazıp (ki zaten direk e-mailime geliyor yazdıklarınız) e-mailinizi bırakırsanız onları severek cevaplandırmaya çalışırım

12:14 ÖÖ  
Blogger Denizaki said...

sanirim vaktiniz olmadi cevap yazacak. son 1 haftamiz kaldi. heyecan dorukta...

10:02 ÖÖ  
Blogger Selen said...

offffffffffffffffffffffffffff demekten başka şey gelmiyor elimden
hüzün hüzün gene hüzün

2:47 ÖS  
Blogger Car and Driver in India, A transportation venture of Icon India Tours said...

Great detailed blog, although I cant understand spanish too much but I saw its really wonderfull.
All the best
Sabu

9:15 ÖÖ  
Blogger NURUK said...

Billur cum merhaba,

nasılsın demiyorum çünkü resimlerden gördüğüm kadarıyla harika görünüyorsun. Kısmetse 3 Şubat'ta Lizbon'a gidiyorum. 5 gün kalacağım, tesadüfen senin blogu yakaladım, seni görünce de çok mutlu oldum. Sana sormak istediğim birşey var? Lizbon da nereleri gezmemi tavsiye edersin? (Gerçi biraz bilgi edindim tabi de)Bir de Porto ya gitmeye gerek var mı sence görülmesi gereken bir yer mi?

İlk fırsatta görüşmek dileğiyle, sevgiler...

Nurdan Hocan (Geometri Hocan)

nurukcolak@gmail.com

12:59 ÖS  
Blogger eylülleyla said...

merhaba,alışveriş kısmında şu fabrika satış mağazası dikkatimi çekti, nerde olduğunu öğrenme şansım var mıacaba:)

6:29 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home