Erasmus Ruhu ve İlk Parti...
Bir de baktım ki buraya geleli 1 ay olmuş... Zaman ne kadar da hızlı akmış. Hafta içi hep okulla-derslerle geçiyor. Ama yine de anlatacak o kadar çok şey birikmiş ki... Mesela bu hafta beni çok zorlayan bir haftaydı. Ama yıkılmadım ayaktayım. Hala portekizce konuşamıyorum ve konuşma isteğimde günden güne azalıyor... Neyse bugün bu blog'da güzel şeyler yazıcam. Nitekim biraz da blog'un kronolojik sırasını bozmak istemiyorum.
İlk Erasmus partisine 2 hafta önce 2 alman 1 isviçreli arkadaşla gittim. O kadar Almanca'nın arasında (ki ben sadece lise de 2 sene almanca alıp sadece aç kalmayacak akdar almanca konuşan biriyim) sıkılmadım, hatta onların konuşmasını taklit etmek komikti.
Akşam 9 gibi eski-ki kendisi sonunda emeline ulaşıp ayrıldı-yurt arkadasım olan Alman Judith ile şehir merkezine gittik. Baixa-Chiado metro durağında indik ve bir çıkışa yöneldik ki etraf polis kaynıyo, allah allah dedik yoksa burası taksim mi :p meğer çıkışın merdivenlerinde bir grup kavga etmiş polis onların etrafını çevirip gerekli müdahaleyi yapıyor. Bu Portekiz'de gördüğüm ilk olaydı ve o an anladık artık şehir merkezinde olduğumuzu. Metro'dan çıktığımız yer chiado'nun ara sokaklarından biriydi. Biraz ilerledikten sonra kulağımıza sesler gelmeye başladı. Cadde'de ışıklı giyisilerle bir karvanal estiren bu grup luzboa'dan (www.luzboa.com) u tanıtan bir gruptu Lizbon'un sokakları renkli ampullerle aydınlatılıyor. Mesela Bairro Alto bölgesi Kırmızıyken baska bir bolgede sokaklar yeşil, bazı yerlerde sarı, bir de mavi aydınlatılan bir kısım varmış ki orayı görmek henüz kısmet olmadı. Bir perşembe akşamı sokakları böyle neşeli görmek güzeldi.
Karnavalı arkamızda bırakıp Largo do Chiado'ya dogru yol aldık. Durağımız A Brazillian adlı meşhur kafeydi. Burada Fernando Pessoa ile tanıştık, hatta aynı masada oturup lafladık bile :p Fotograf cekmiştik ama sanırım silmişim pc de bulamadım üzgünüm. Bu arada Portekiz'de sadece KAHVE isterseniz espresso-türk kahvesi karışımı bir şey geliyor, bardak espresso bardağına benziyor ve sadece yarısına kadar doluyor. Genelde ücreti 0.70 euro cent oluyor. Sütlü kahve seviyorsanız GALAO istemenizi tavsiye ederim. Ben ki aromalı filtre kahve hastasıyımdır, buradaki kahveler mideme çok dokundu, sevemedim. Saat 10.30da diger arkadaşlarla da buluştuk atladık taksiye erasmus partilerinin fiks mekanlarından biri olan Screen'e gittik. Tabii taksici bizi Screen diye başka bi barın önüne bırakmış, allahtan barın kapısındakiler ingilize konuşabiliyorlardı ve barın yerini biliyorlardı. 2-3 dk. yürüdükten sonra saat 11 gibi mekana ulaştık ve BOMBOŞTU... İçeri girdik bedava shotlarımızı attıktan sonra baktık ortamda iş yok diğer alman arkadas Ana'nın ev arkadası da iki yandaki jazz house da çalıomuş gidip ona bakalım dedik. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya gittik ortama baktık nereye otursak diye dusunurken yanımıza bir kadın geldi ve giriş 3 euro dedi, biz de ordan cıkmaya karar verdik. Biraz daha ilerde tipik portekiz restaurantlarından birinin sokak masalarından birine oturduk. Ortam inanılmaz kalabalıktı, erkeklerin %90'ı takım elbiseli, kızlar'da düğüne gidermiş gibi giyinmişlerdi meger üni.lerin açılışının kutlamak için öğrenciler böyle kendilerini şıkır şıkır sokağa atarlarmış. Bizim yabancı olduğumuzu anlayan bir kaç çocuk gelip nerelisiniz nerde okuyorsunuz muhabbeti yaptı yoldan gecerken. Sonra da bir kız grubu gelip sanki bir tarihi esermişiz gibi foto foto diyip bizimle fotoğraf çektirdiler. Oturduğumuz mekanda yerel kırmızı şarap içtik (vinho tinto de casa) 75lik şişe 6,5 Euro'ydu. TR'de bu kadar güzeli bu kadar ucuza içemezdik herhalde. Bu arada şaraplarımızı yudumlarken önümüzde bir kaza oldu, bir çaaat sesi duyduk sonra bir baktık ki herkes dağılmış. TR'de 2 araba birbirine çarpsa polis gelene kadar trafik felç olur herkes küfreder.
Screen'e geçtiğimizde saat 01.30 falandı galiba. Ortam çooook kalabalıktı, nefes almak güçtü. Burdaki barların ortak sorununun havalandırma olduğunu anlamış olduk. Erasmus partileri ile genel görüşümü söylemem gerekirse, idare ederler. Genelde herkes kendi ülkesinden insanlarla takılmayı yeğliyor. İtalyanlar ve İspanyollar güruh halinde takılırlarken Almanlarda burdaki en kalabalık erasmus grupları. Benim üniversitemdeki tek Türk sanırım benim, en azından okulun erasmuslular için açtığı Portekizce sınıfı listelerindeki tek Türk'üm. Ama sonunda ben de TÜRKLERE kavuştum. 2 mimarlıkta 1 makine müh.te okuyan ve burda Lisbon Teknik Üni.de okuyan YTÜ'lü arkadaşlara kavuştum. Artık kendimi yalnız hissetmiyorum. Burdan onlara sevgiler :) Alttaki resimde sol baştan: Ana-Judith-Cupid
Parti'de Erasmuslularla pek kaynaşmadık açıkcası, hiç bir erasmuslu bizle tanışmak için bir girişimde bulunmadı. Sadece yabancı avına çıkan Portekiz'in Dayanılmaz (!) erkekleri konuşmaya çalıştılar. En son Judith kurtarıınnn beniii bu adamdaaaannn yeteeeeeeeeerrrr dedi ve biz de 3.30 civarında mekandan çıktık. Sonra nasıl dönsek acaba otobüs durağında durup düşünürken 2 sarhoş alman Erasmus yanımdaki almanlara laf atmaya başladı. Tam neler konuştuklarını anlamadım ama bir de baktım ki Judith aceleyle bir taksi cevirmiş ve 4 kişi içine doluşmuşuz, sonradan anladığıma göre Alman Erasmuscular bizim Almanlar Leipzig(ki doğu almanya oluyormuş) onları aşağlayıcı laflar söylüyorlarmış.
Velhasıl Erasmus Portekiz'de Pek kaynaşamıyor. Bir yerlerde bir eksiklik var... Ne Portekizlilerle kaynaşabiliyoruzzz Ne Erasmuslularla. Öyle bir kayıp durum işte.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home