Üniversite'de İlk hafta ve Gelenekler...
Size daha önceki 2 yazımda okuldan biraz bahsetmiştim. Zamanımın çoğu okulda geçtiği için daha da bahsedeceğim.
Yeni öğrencilere yönelik yapılan hoşgeldiniz toplantısından bahsetmiştim. Ondan sonra Erasmuslulara yönelik yapılacağı söylenen hiç bir etkinliğe gitmedim okulda, çünkü anladım ki hiç bi etkinlik sadece erasmuslulara yönelik değil. Bizi birinci sınıftaki çömlerle aynı kefeye koyuyolar. Bir de ispanyolların hiç umrunda değil, ben de umursamamaya başladım. Salı günü Mentorumla buluşmamız vardı (6 erasmusluya 2 mentor düşüyor) ama ben gitmedim. Çalışkan öğrenciyim ya derse gitmeyi tercih ettim. İşte o ilk derste hayatımda ilk defa 4 saat portekizce'ye mağruz kaldım ve abartısız hiç bir şey anlamadan bön bön bakmanın ne demek olduğunu anladım.
İlk gittiğim dersin adı Bilişsel Psikoterapi idi. Saat 13.00-15.00 arası diye düşündüğüm için yemek yemeden gitmiştim. Derse bir girdim ki meğer saat 17.00'ye kadar sürüyormuş. Başa gelen çekilir modunda 4 saat oturdum ve sadece projeksiyondan yansıyanları defterime geçirdim. Sanki yazmayı yeni öğrenen bir çocuk gibi her kelime için kafamı kaldırıp duvara tekrar tekrar bakmam gerekti. Ve yine de kelimeleri doğru düzgün yazamadım. Hoca hangi dilleri bildiğimi sordu. Ben de İngilizce, İspanyolca ve Türkçe diyince Hmmm Romanya'dan gelseydin yine biraz kurtarırdın da gibilerden bir laf etti. Sonra dersi öyle bir anlattı ki adam portekizce başlıyor, arada 2-3 kelime ingilizce sıkıştırıyor, portekizce devam edip ispanyolca 3-4 kelime ile konuyu bitiriyor. Nasıl abandone oldum anlatamam. Arada 15 dk. ara vermişti ama onda da fotokopicide ödev makaleleri çektirmek için bekledim. İlk ders günümde yaklaşık 200 syf. okuma ödev verildi (allahtan hepsi ingilizce) ve tabii ki ben yetiştiremedim :( tembel öğrenci modundayım ama allahtan Erasmus öğrencisi modunda aval ve rahat dolandığım için sorun olmadı. Bugün hocaya gittim (aynı dersin 3 hocası var, ödev veren hocayı ilk defa bugün gördüm) ben erasmus öğrencisiyim, ödevi aldım ama daha yapamadım dedim o da iyi bana bu hafta içi bi gün e-maille dedi. Şimdi perşembe günü oturup ona kasıcam (püf halbuki resmi tatildi ve şehir dışına gezmeye gitcektim ne güzel) İlk dersten çıktım ve kendimi yurda zor attım. Öyle bir baş ağrısıyla çıktım ki, metroda ters yöne binmişim, allahtan 1 durak sonra farkına vardım da yolda çok vakit kaybetmedim. Aşağıda Bilişsel Terapi dersinin sınıfını ve insanları görüyorsunuz. Benimle birlikte mevcut 8 kişi...
Bu yeşil koltuklar da psikolojik görüşme odasının içini yansıtıyor. Valla insanın yorulunca gidip kıvrılası geliyor.
İkinci girdiğim ders tahminimden daha iyiydi. Hoca dünya tatlısı çıktı. Derse tam tamına 45 dk geç gittim (rahatlığın dayanılmaz hafifliği. Derse 15 dk. kala ispanyollarla karşılaşıp salla dersi boşver yemeğe gidelim mantığıma yenik düştüm. Pişman değilim). Curriculum Development Seminar dersiydi. Bu sınıfta da benle birlike 6 kişi var. Hoca önce konuyu portekizce anlatıyor sonra ingilizce özet geçiyordu. Sınıfta da 1 kişi vardı ki ben anlayayım diye her söz aldığında ingilizce anlattı söylemek istediklerini. İlk dersten sonra bu ders biraz bana umut verdi. Bu dersin sınıfından bir görüntü de şöyle: Yanda bir Woman In Black Görüyorsunuz. Okulun ilk haftasında böyle gezinen bir sürü kişi var. Bu portekiz'de geleneksel bir kıyafetmiş. Okulun ilk haftası üst sınıflar (sanırım son sınıflar) birinci sınıflara, orientasyon kıvamında abuk subuk şeyler yaptırıyorlar. İşte bu şeyleri yaptıranlar böyle giyinmek zorunda. Birinci sınıflara yapılan işkencelere bazı örnekler: kantinde çalışanlara şarkı söylemek, boyunlarında isimleriyle ve koskocaman bir emzikle dolaşmak, yerlerde oturtup araba kullandırma taklitleri yapmak... Bu işkence 1 hafta sürüyor, bu süre içinde 1. sınıflara ders yok. Bu bir haftanın ardında 1. sınıfların post-travmatik stres bozukluğu yaşamamaları ilginç. Ben böyle bir şeyin Türkiye'de olduğunu düşünemiyorum. Hadi lisede olsa anlayacağım da üniversitede olması bence utanç verici... Aşağıda yapılan işkencelerden görüntüler görüyorsunuz. Portekiz'de üniversitelerin açılışıyla ilgili geleneklerle bununla bitmiyor. Perşembe akşamı erasmus partisi vardı, gidelim dedik. Baktık saat 23.00 te mekanda kimse yoktu biz de küçük bir portekiz restaurantında şarap içip demlenelim dedik. Bir de baktık ki erkeklerin istisnasız hepsi takım elbiseli, kızların hepsi şıkır şıkır düğüne gidermiş gibi giyinmişler. Dayanamayıp sorduk, olay nedir, niye herkes çok şık giyindi dedik. Onlar da dedi ki okulun açılmasını kutluyoruz, bu bir gelenektir... Türkiye'de olsa anca okulun tatile gitmesi, ÖSS'nin bitmesi, mezun olmak gibi şeyler kutlanır. Bizde hep bitişler kutlanır... Neden acaba? Hiç düşündünüz mü?
Bu Post'u bitirirken bir kaç foto daya ekleyeyim: Beyaz bina Fakültemin yani Faculdade de Psicologia e Ciencias de Educaçao'nun girişi.
Bu da 2 PC labından herkese açık olan, diğer sadece şifresi olan fakülte öğrencilerine açık. İşin en güzel yanı öğrenci mevcutu gayet fazla olan bu fakültede ne zaman gitseniz boş bilgisayar bulabiliyorsunuz.
Bir daha ki yazıda ilk Erasmus Partisi deneyimlerimden bahsetmeyi düşünüyorum... Takibe devam
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home